Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Mart 2012 Perşembe

Çok geç değil..






Büyük öğretmen NeviUe Goddard'm, 1954 yılında vermiş olduğu "Düzeltmenin Budama Makası" (The Pruning Shears of Revision) başlıklı konferansına dair bir süreci sizinle paylaşmak istiyorum. Bu oluşum benim hayatımı derinden etkilemişti. Neville, her günün sonunda, uykuya dalmadan önce, o gün yaşadıklarınızı düşünmeyi önerir ve istediğiniz gibi gitmeyen bir olay ya da an olduysa, bunu da zihninizin içinde sizi mutlu edecek biçimde gelişmiş gibi yeniden düşünmenizi söyler. Bu olayları beyninizde tam istediğiniz gibi yeniden yarattığınızda, o günün frekansını temizleyerek, ertesi gün için yeni bir frekans yaymaya başlarsınız. Böylece, geleceğiniz için kendi isteğiniz doğrultusunda yeni görüntüler oluşturmuş olursunuz. Resimleri değiştirmek için asla çok geç değildir.




Quote from "The Secret"

25 Mart 2012 Pazar

İç huzuru elde etmek..


Buddha birgün öğrencilerinden bir kaçıyla seyahat ederken bir göl kıyısından geçtikleri esnada içlerinden birine, “Çok susadım. Gölden bana bir su getir,” der. Öğrenci göle doğru yürümeye başlar. Tam o sırada bir kağnı gölün içinden karşıya geçmektedir. Bu nedenle de su karışır ve bulanıklaşır.
Öğrenci kendi kendine düşünür “Bu bulanık ve çamurlu suyu nasıl veririm Buddha’ya?” Böylece öğrenci geri gelir ve Buddha’ya “Göldeki su çok bulanık. İçmek için uygun olduğunu düşünmüyorum,” der. ... Yarım saat kadar sonra Buddha aynu öğrenciden tekrar göle gitmesini ve biraz su getirmesini ister.
Öğrenci tekrar gider ama suyun hala bulanık olduğunu görür. Geri döner ve Buddha’ya aynı cevabı verir. Bir süre sonra Buddha, öğrencinin tekrar gitmesini ister. Bu sefer öğrenci görür ki su durulmuş, çamur dibe çökmüş. Su berrak ve tertemiz. Böylece bir kaba su doldurup Buddha’ya götürür.

 Buddha suya baktıktan sonra öğrenciye döner ve “Suyun temizlenmesi için ne yaptığını anladın mı? Onu kendi haline bıraktın, çamur kendiliğinen çöktü ve işte tertemiz bir suyun var! Zihnin de aynen böyledir.

 Sıkıntıya girdiği zaman, onu kendi haline bırak. Biraz zaman ver. Kendi kendine yatışacaktır. Onu sakinleştirmek için hiçbir çaba sarf etmene gerek yok. Kendiliğinden olacaktır.

 Çabasız bir şekilde. “İç huzuru” elde etmek zor bir iş değildir; zahmetsiz bir süreçtir!



24 Mart 2012 Cumartesi

KİMSİNİZ VE NE İSTİYORSUNUZ?



       Yalnızca seçme hakkınızı kullandığınızda, değişme hakkınızı da kullanabilirsiniz.


Geçmişteki tercihlerimiz  programlanışımızdı, geleceğimizin programları olansa bugün yapacağımız seçimlerdir.
•‘’ Size yalnızca bir seçim hakkı verilseydi: Seçmek ya da seçmemek, Hangisini seçerdiniz?...
•Kazara yaptığınız seçimler, planlayarak yaptığınız seçimler kadar önemlidir.
•Başka bir insanın seçimi, sizin için düşüneceğiniz başka bir seçenekten daha öte bir şey değildir.
•Bilinçli seçim , net sonuç
Seçimle sürülen yaşam kadar mükemmel bir yaşam yoktur. 
Bir günde bin küçük seçim olabilir. Hepsi önemlidir.
Seçtiğiniz her ne ise hoşlansanız iyi olur. O sizin tercihinizdir.
Bir sorununuz olduğunda, bir seçim yapın! Daha iyi hissedeceksiniz.
Geçmişteki seçimlerinizin ne olduğunu bilmek istiyorsanız, kendinize ve sürdüğünüz yaşama bakın. Gördükleriniz, yaptığınız seçimlerdir.
Yol boyunca daha fazla doğru seçim yapmış olsaydınız, yaşamda neleri başarabileceğinizi kim bilebilir...
Bazı insanlar yakınarak yaşamayı seçerler. Diğer insanlarsa yaşamayı seçer...
Neyi seçeceğinizi ve nasıl seçeceğinizi öğrenmek, alabileceğiniz en önemli eğitim olabilir...
Duygunun kızgınlığı içinde yaptığımız seçimler başka bir güne bırakıldığında çok daha iyi olacaklardır...
Zihninizin en sessiz fısıltılarını dinleyin; size en çok yardımcı olacak seçenekleri anlatıyorlar...
•Yönümüzü belirleyen yaptığımız büyük seçimlerdir. Varacağımız noktaya bizi ulaştıran ise yaptığımız küçük seçimlerdir...
•Geçen her günle seçenekleriniz gelip gidecektir. Onlar bir mücevher kutusunda, her biri keşfedilmeyi bekleyen elmaslar gibidir.
•Sevgi- Başarı- Mutluluk bir seçimdir...
Başarmayı seçenler hiç seçmeyenlerden daima daha başarılı olurlar...
Cennetin en üst makamları kesinlikle orada olmayı seçmişlerle doludur...
Bir seçim yapmak için zaman ayırmak zorundaysanız ayırın...

14 Mart 2012 Çarşamba

Yaşamım Mesajımdır




Bir kadın Gandhi'nin yanına gelmiş küçük oğluyla.
"Mahatma-ji, ne olur oğluma şeker yemeyi bırakmasını söyle. Oğlum için hiç iyi değil şeker yemek."
Gandhi kadına oğluyla beraber bir hafta sonra gelmesini söylemiş.
Bir hafta sonra geldiklerinde Gandhi oğlana, "Şeker yemeyi bırak" demiş.
Kadın şaşırmış ve Gandhi'ye neden bunu bir hafta önce söylemediğini sormuş.

Gandhi cevap vermiş, "Çünkü o zaman ben henüz şekeri bırakmamıştım."
(Bu hikayeyi okumuş olduğum yer: Compassion in Action, Ram Dass, Mirabai Bush)


Çevremize gösterdiğimiz yollardan kendimiz yürüyor muyuz? Yaşamlarımız mesajlarımız mı bizim de? Tam da inandığımız değerlere uygun mu yaşıyoruz?


Ve de bir başka açıdan da bakarsak, ağzımızdan çıkan tavsiyeler yoksa bizim için mi? Çevremize verdiğimiz tavsiyeleri dinlemekte fayda olabilir, belki ruhumuz bize yol gösteriyordur.


~Alıntı~

13 Mart 2012 Salı

Soru..?




“Eger Tanrı doğrudan yüzünüze konuşup, ‘YAŞADIĞINIZ SÜRECE BU DÜNYADA MUTLU OLMANIZI BUYURUYORUM’ deseydi, o zaman ne yapardınız?” 

(Mavi Tuy – Richard Bach) 

10 Mart 2012 Cumartesi

Ne harika bir hatırlatma..






Sizi seven kimse olmasa bile kendinizi sevin... Bu kolaydır. Bunu hatırlamaya çalışın... Kaybolduğunuzda yolu böyle bulacaksınız. 

 

9 Mart 2012 Cuma

Kendinizi Tekrar Eden Durumdan Kurtarın



Bazen hayat bir bilgisayar oyunu gibi geliyor. Bir seviyeyi atlamadan öbür seviyeye geçemiyorsunuz. O seviyeyi geçene kadar da hep aynı tipte karakterler karşınıza çıkıyor. Gelenin tipi değişse de sizi hep aynı yerinizden vuruyor, sizi hep aynı şekilde incitiyor.
Sizi inciten şey her ne ise, onu bir de genellediniz mi, o zaman işler iyice karışıyor: "Bütün erkekler, kadınlar, patronlar birbirinin aynıdır" gibi. Halbuki onu birçokları içinden siz çektiniz ve seçtiniz. Onunla yola devam etmeye siz karar verdiniz. 

İşin püf noktasını keşfedip bulunduğunuz seviyeyi atlayana kadar hep aynı tiplerle oynamaya devam ediyorsunuz. Gözden kaçırdığınız şeyi bulup düzeltene kadar...

Bütün bu aynıların içinde artık yeniye merhaba demek istiyorsanız, yapabileceğiniz birkaç şeyi hemen burada sıralayayım:

Tepkilerinizi değiştirin. Karşınızdaki kişiye kızmaya başladığınızı fark ettiğinizde genelde ne yapıyorsanız, gidin hiç yapmadığınız bir şey yapın. Mesela gidip dişlerinizi fırçalayın. Böylece kendini tekrar eden döngüyü kıracak, otomatik tepki vermeyi bırakacaksınız. Tepkileriniz sizi yönetmeyecek, siz tepkilerinizi yönetmeye başlayacaksınız.
İletişimle ilgili neyi farklı yapabileceğinize bakın. Her olumsuz duygu, karşılanmamış bir ihtiyaçtan doğar. Diyelim ki çok sinirlendiniz, kendinize sorun: Benim aslında neye ihtiyacım var? Hangi ihtiyacım karşılanmadığı için sinirlendim? Bulduğunuz cevabı karşınızdaki kişiyle de paylaşın. "Şuna ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacım karşılanmadığı için şu davranışın karşısında sinirlendim" gibi. Ve sonra ihtiyacınızı giderin.

Önceki ilişkilerinizden getirdiğiniz birikmiş üzüntü ya da öfkeyi temizleyin. Bunu yapmadığınız sürece, yaşadığınız her olayı sizi yaralayan olaya benzetip otomatik tepki vermeye devam edeceksiniz. Geçmişle ilgili depoladığınız yükü temizlemeden hayatınızın değişmesini beklemeyin. (Temizlik için buradaki mektup şablonunu kullanabilirsiniz.)

Olaylara büyük pencereden bakın. Kişiselleştirmeyin. Büyük resimde olan bitenin o an hiç bilmediğiniz bir anlamı olduğunu hatırlayın. O anki çatışmanın 10 sene sonra hiçbir anlamı kalmayacağını düşünün. "Yaşadığım bu durum bana ne öğretiyor, bundan ne ders çıkarabilirim?" diye kendinize sorun.

Varsayımda bulunmayın. "Bana çiçek getirmedi, demek ki beni sevmiyor." Neden çiçek getirmediğini öğrenmeye, anlamaya çalışın.

Beklediğiniz şeyi önce siz verin. İlgi bekliyorsanız, ilgi; anlayış bekliyorsanız anlayış... Yani bulmak istediğiniz şeyi önce kendinizde yaratın. 

Bu yazıyı okuduktan sonra, "söylemesi kolay ama" diyerek söze başlamayın. Yazıyı tekrar okuyup gerçekten küçük küçük de olsa neleri değiştirebileceğinize bir daha bakın.

  • Yazan  Hakan Arabacıoğlu