Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Temmuz 2012 Perşembe

Özbenlikten Benliğe Öğütler

Hey sen! Yani ben! Sana bugün yaşamla ilgili çoğu zaman göz ardı ettiğin bazı gerçeklerden bahsedeceğim: Hayatın, evrendeki dokuz boyuttan sadece üç tanesinde geçiyor (en, boy ve yükseklik). Buna dördüncü boyut olan zaman da eklendiğinde bütün hayatının bu dört boyutta geçtiğini söyleyebiliriz. Bugüne kadar sana hep zamanın değeri anlatıldı. “Vakit nakittir” gibi sözlerle büyütülerek bugünlere geldin.  Bir yerlere yetişmek için deli gibi koştun durdun.  Neden koştuğunu sorgulamadan...  Bazen de sorguladığın halde cevabını bulamadın ve sormayı bırakıp diğerleriyle beraber koşmaya devam ettin.  Anlatmaya öncelikle sana evrenin kıyıda köşede kalmış ama bizim için çok önemli olan bir gerçeğinden bahsederek başlayacağım: Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Daha da önemlisi hiçbir şeyin aslında o kadar da önemi yoktur. Böylece önemli olmadığı için geç kalınmış ta sayılmaz. Çünkü gün gelecek her şey önemini yitirecek ve önem verdiğimiz şeylerin yerine yeni şeyler hayatımıza girecek. Sadece şuna önem vermeni istiyorum: Yaşadığın her an varoluşunun değerini hisset! Gerçekte tek önemli şeyin koşulsuz sevgi olduğunu bil ve bu sana yetsin... Kendin dâhil her şeyi koşulsuz sev. Böylece acıyla değil sevgiyle olgunlaşmayı seçeceksin. Olgunlaştıkça farkındalığın artacak. Farkındalığın arttıkça da daha çok var olacaksın...





Cem Özüak
İndigo Dergisi/ Sayı 59 - Ağustos 2010

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Harika bir hatırlatma..

Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış...

Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş... Ve onu 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da; kısaca Ranga Guru derlermiş...

Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş...

Ranga Guru ise;

- Sen artık ressam sayılırsın Raciçi.. artık senin resmini halk değerlendirecek. diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızi bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmiş... Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor... Çok üzülmüs tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün oldugunu belirtmiş.

Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru... Ama bu defa yanına bir palet dolusu çesitli renklerde yaglı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.

Raciçi denileni yapmiş...

Birkaç gün sonra gittigi meydanda görmüs ki resmine hiç dokunulmamış, firçalar da, boyalar da kullanılmamış... Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış..

Ranga Guru ise;

Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanaği ile karşılaşabileceğini gördün...

Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı...

Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... yapıcı olmak eğitim gerektirir... Hiç kimse bilmedigi bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi...

Sevgili Raciçi Mesleginde usta olman yetmez, bilge de olmalısın.. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur...

Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma...