Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Kasım 2011 Çarşamba

The School For Gods




Dünyanın değişimini engelleyen tek kişi sensin. Kendini değiştir, o zaman dünyanın da gözlerinin önünde değiştiğini göreceksin! Ölüm içermeyen, berrak ve özgür her atom parçacığı, dünyanın biçimlenmesinde yerini alacak ve onu her türlü kötülükten arındıracaktır." 


Bir kişi hangi yolculuğu benimserse benimsesin, ister tarihi, ister efsanevi olsun; ne şekilde özgürleşme mücadelesine girerse girsin, ister gerçek olsun, ister imgesel; hepsi tek bir hedefe yönelir: kendini bilmek!


"Kendini bilmek, seni hem kendinin, hem de dünyanın efendisi yapacaktır."


The School For Gods



Düşle..





Bir gün, artık çalışması gerekmeyen, düşlemeyi bilen bir toplum olacak; sevgi dolu, düşlemeye yetecek kadar zengin ve düşlediği için ebediyen zengin kalacak bir insanlık.


Gözlerini aç da kendine dikkatlice bak; insanın kendi egemenliğinden ne denli uzaklaştığını o zaman anlayacaksın. 
Görünüşe göre burada aynı odadayız, ama biz çağlarla ölçülebilen zaman dilimleriyle birbirimizden ayrılıyoruz.


Uyan artık! Kendine baş kaldır ve kendi devrimini gerçekleştir!
Özgür olmayı, her türlü kısıtlamadan uzak bir özgürlüğü düşle. İstediğin her şeyi elde edebilmekten kendini alıkoyan tek kişi sensin! Düşle... Düşle... Hiç durmadan düşle.

Düş var olan en gerçek şeydir.



The School For Gods





2012 Bir Umut Mesajı


"UYAN" ZAMANI..




 




The Show Must Go On





Bu parçayı dinlerken, şarkının duygusal yoğunluğundan birdenbire tüylerimin ürperdiğini hissettim. Evet. Yaşamaya devam etmemizin, acıya ve varlığımızın öldürücü ağırlığına katlanmamızın gerçek sebebi, gösterinin devam etmesi gerekliliğidir. Neden olduğunu bilmiyoruz, kimin izleyici olduğunu da bilmiyoruz, hatta ne kadar süre oynamaya devam edeceğimizi de bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, vazgeçemeyeceğimiz. Gösteri devam etmeli! Pinokyo gibi, görünmeyen ipler tarafından oynatılan kuklalardan gerçek insanlara dönüşene kadar. Onlar kendilerinde, her türlü kendini yok etme arzusunu yok edecekler ve çatışmadan harmoniye, kölelikten özgürlüğe, ikililikten birey olma haline kuantum sıçramasını gerçekleştirecekler. Gösteri devam etmek zorunda; çünkü, bir gün kaybettiğimiz bütünlüğümüze geri dönerek, dünyanın görülebilecek en muhteşem manzarası olan kendi cennetimizde yerimizi alacağız.


Stefano D'Anna





Beyninizi Kimler Yönetiyor?





Kuantum Düşünce


Başta korku olmak üzere duyguları genellemek tanımlar koymak, tedaviler önermek deneyimi geciktirir.

Geçen akşam bir televizyon filminde bir çocuğa kendisiyle ve korkularıyla yüzleşmesini önerdiği bir çocuğa Altan Erkekli ´Korku korkaktır. Üzerine gidersen o senden kaçar´ demişti.

Bütün güzel sözler, yaşamınıza rehber olabilecek öneriler ve tavsiyeler çemberin içinden söylenmiştir. O durum vardır, bir durumdur, gerçektir ve kötüdür olgusunu kabul ederek.

Oysa iç benlik, çemberin içinden yapılan gözlemleri görmekte zorlanır hatta görmezden gelir. Onun için varsa yoksa deneyimdir. Bu nedenle vakti zamanı gelmeyen hiç bir tavsiye, eğitim ve öneri iç benlikte karşılığını bulamaz. Aç nefis, karnını doyurmak için vardır eğitim için değil.

Başta korku olmak üzere duyguları genellemek tanımlar koymak, tedaviler önermek deneyimi geciktirir. Gerçekle yüzleşmek geciktikçe açlık ve boşluk artar felaket büyür. Korku da diğer duygular gibi aynanın arka yüzüdür ve hep vardır. Benlik, deneyimini geliştirmek için bu duygulardan her birinden tutam tutam kullanır. Tıpkı lezzetli bir yemek gibi. Ne eksik ne fazla.

Korku dahil olmak üzere tüm duygular, dürtüler uzaklaşılması gereken ve yok edilmesi gereken şeyler değil bütünün parçalarıdır. Evrendeki özdür. Korku, endişe yaşamın ve gelişimin tetikleyicisi ve dinamizmidir.

Bu nedenle değişim, yazılımımızdaki kodlara tutam tutam lezzeti tattırmakla başlar. Kuşaklar sonra tutku, duygu ve dürtüler temel biçimleri değişmeden yeni çemberler aracılığıyla üst bağlamlara geçer ve başka bağlamlarla birlikte evrenin üst düzlemlerini oluşturur.

Burada korku yine vardır, insanın yararınadır, gelişimin zorunlu gereğidir. Kişisel gelişim yaklaşımlarının en çok dikkat etmesi gereken, önerileri ile insanı deneyimlerden, korkulardan ve yaşamdan uzak tutmamaktır.

Tavsiyeler, güzel kitaplar ve tatlı sözler gerçek deneyimin yerini tutmaz ve sahte bir atmosfer yaratır. Yaratılan sahte atmosfer bir gün dağılır yerini daha büyük kaoslara bırakır. Birey eksik kalan özünü tamamlamak için daha büyük yangınlara, yeni durumlara adım atar.

Tatlı şuruplar yerine gerçeğin her yönünü kabul, evreni kapsamak demektir. Beni ben yapan ve bana deneyim yaratan başta korku olmak üzere tüm duygularımı bu bağlamda seviyor, kabul ediyor ve onları kutsuyorum.

Hiç kimsenin korkularına ve dürtülerine dokunmadan yaşamlarının deneyimini hızlandıran yeni çağ inançları önümüzdeki 25 yılın temel öğretileri olacaktır. Bu duayı gelecek yıllarda sıklıkla duyacağız:

Fakirliğim, zenginliğim, güzelliğim, çirkinliğim ve bulunduğum andaki durumum sadece bu dünyada bana deneyim vermek için var.
Onları bulundukları haliyle yaşıyorum ve kabul ediyorum.
Araya bir perde kabul etmiyorum.

Bu deneyimi erteleyecek atmosferlerin araya girmesini arzulamıyorum.
Anda bulunan gerçeğin bana düşen kesitini o anı yaşayarak deneyimimi geliştirmeyi arzuluyorum. Evreni kapsıyorum.

Gelişim adı altında deneyimimi geciktiren, bir üst çembere geçişimi yavaşlatan bütün geçici tedavileri ve önerileri reddediyorum.
Aslında evren ve bütün olan benim.

-Alıntı-


Sevgimle..

28 Kasım 2011 Pazartesi

Sevgi..

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: “Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”diye. “Bakın göstereyim” demiş ermiş.

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da “derviş kaşıkları” denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş “Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diye bir de şart koymuş. “Peki” demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine “Şimdi…” demiş ermiş. “Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.” Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. “Buyurun” deyince her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki kardeşine uzatarak içmişler çorbalarını. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

“İşte” demiş ermiş. “Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.



20 Kasım 2011 Pazar

Hep dünyayla barışık bir insan olmak..


Çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu:
"Bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? Benimle ilgili bir hikáye olma ihtimali var mı?"
Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle dedi:
"Doğru, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha önemli. Umarım büyüdüğünde bu kalemi sen de seversin."
Çocuk kaleme merakla baktı ama özel bir şey göremedi;
"İyi ama bu kalem benim hayatımda gördüğüm diğer kalemlerden hiç farklı değil ki!"
Büyükbaba cevap verdi:
"Bu tamamen nesnelere nasıl baktığınla ilgili. Bu kalemin beş önemli özelliği var ve sen de bu özellikleri benimseyebilirsen, hep dünyayla barışık bir insan olursun."
"Birinci özellik: Harika şeyler yapabilirsin ama attığın adımları yönlendiren bir el olduğunu asla unutma. Bizim için bu el Tanrı'dır ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir."
"İkinci özellik: Zaman zaman her ne yazıyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz acı çektirse de sonuçta daha sivri olmasını sağlar. Bu yüzden bazı acılara göğüs germeyi öğrenmelisin, bu acılar seni daha iyi bir insan yapar."
"Üçüncü özellik: Kurşun kalem, yanlış bir şey yazdığında bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanır. Yaptığımız bir şeyi sonradan düzeltmenin kötü bir şey olmadığını anlamalısın, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli unsurlardandır."
"Dördüncü özellik: Kurşun kalemin en önemli kısmı, kalemin yapıldığı ahşabı ya da dışarı yansıyan şekli değil, içerisinde yer alan kurşunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmalı, onu korumalısın."
"Beşinci ve son özellik ise her zaman bir iz bırakmasıdır. Aynı şekilde sen de hayatta yaptığın her şeyin bir iz bırakacağını bilmeli ve her hareketinin farkında olmalısın."



18 Kasım 2011 Cuma

Binlerce sebebim var yaşamak için.. Bir ömür sevginin peşinden koşmak, onu yakalayıp yaşatmak için, içinde yaşadığım şu dünyanın küçücük bir parçası olduğumu düşünmek ve mutlu olmak için...







Sadece ilk kararı almakta özgürsün..



Adamın biri Bilge bir kral olmakla un salmış olan kralın yanına gider. Krala sunu sorar ´Efendim söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır? ´
Kral ´Elbette´ der, ´Kaç bacağın var senin? ´ Adam soruya şaşırarak ´İki efendim´ der.
Kral ´Pekâlâ, tek bacağının üstünde durabilir misin? ´
´Elbette´ diye cevap verir adam. Kral ´O... halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver´.
Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.
´Tamam´ der kral ´Simdi de öteki bacağını kaldır.´ Adam şaşırır ´Bu imkânsız kralım´ der.
´Gördün mü? ´ der kral ´ Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil.´
Hayat gerçekten böyleydi. İlk kararı alıyordun ve gerisi o ilk karara bağlı olarak gerçekleşiyordu. Hayat hata kabul etmiyordu.
İlk kararın doğruysa işler yolunda gidiyordu ama eğer yanlış bir karar aldıysan, hersey zincirleme yanlış gidiyordu.
Mesela mesleğini seçerken... Hasbelkader, iyi düşünmeden, yeteneklerinin farkında olmaksızın bir meslek seçtiğinde ömür boyu işini zorla yapmaya mahkûm oluyordun.
İşinin başındayken başka bir iş yapmayı özlüyordun. Ama biliyordun ki; özgürlüğünü kullanmış ilk kararı vermiştin ve Yeniden başlama cesaretin yoktu.
Evlilik konusunda da iyi karar vermek gerekiyordu. Yanlış bir karar aynı evde yasayan iki düşman yaratabilirdi. Aşk zorunluluğa dönüşebilir ve hayatını cehenneme çevirebilirdi.
İlk kararı alıyordun, bu konuda özgürdün ama devamında senin kararına bağlı olmayan
pek çok şey gerçekleşiyordu.
Hayat kararlardan ibaretti ve kararlar birer kibritti. Doğru yerde ateşlediğinde seni ısıtacak ateş, çorbanı kaynatacak ateş oluyordu, yanlış yerde ateşlediğin vakit ise içinde bulunduğun evle birlikte seni de yakıyordu.
Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. Oyunun kurallarını bilmen ve ona göre oynaman gerekiyordu. Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu. Çok daha önemli olan başka bir şey vardı:
Kendini bilmek... Ne istediğini, neyin seni mutlu edeceğini ve kim olduğunu, neler yapabileceğini bilmek zorundaydın. Ancak o zaman doğru kararlar veriyor ve mutlu bir hayata sahip oluyordun.
Ve kararlar birer kibritti...
Ya kendini yakıyordun ya da ısıtıyordun...


Sonsuz Sevgiyle..

17 Kasım 2011 Perşembe

Hayatınızdaki insanlara kendinizi ifade edin



Etrafımızdaki Kişilere söylemek istediklerimizi, ima etmek yerine tam olarak söylediğĩmizde, yanlış anlamalara izin vermemiş oluruz.   İma etmek yerine, tam olarak ne hissettiğĩmizi, ne düşündüğünüzü söylediğĩmizde,  etrafımızdakilerle daha kolay bir iletişim kurmuş oluruz.
Kızgın olduğumuzda, kızgınlığın altında yatan asıl neden,  BİZİM ÜZGÜN  olmamızdır.   Bağırıp çağırmak yerine, üzüntünüzü ve neye üzüldüğünüzü direkt olarak ifade etmeyi deneyin.   Bu, tartışma yerine uzlaşmayı getirecektir.  
Bunun yanında vücudumuz üzüntüyü, ağlayarak deneyimler.
Üzüldüğünüzde, oluşan enerjinizi içinizde tutarak, enerji alanınızda size zarar verecek enerji blokları oluşturmayın. Etrafınızdakiler ağlamanızı susturmaya çalıştığında, onlara "hey üzgünüm ve ağlamam doġal" şeklinde öğretici olun. Hislerimizi ağlayarak veya gülerek ifade etmek, insan olarak sahip olduğumuz en muhteşem hazinelerden biridir. Bu bedenimiz ve enerji sistemimizin bir harmonisidir. Ağlamak kendine veya birilerine acınacak durum değil, vücudumuzun duygularımıza olan tepkisidir. Sahip olduğumuz bu muhteşem sistemi, doyasıya kullanmayı ihmal etmeyin. Ağlamanız gerektiğĩnde doyasıya ağlayın, gülmeniz gerektiğinde ise doyasıya gülün!!
Yani doyasıya İNSAN olun.