Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Kasım 2012 Perşembe

Bitirin işinizi bu dramalarla..




Kirli, eski, korkunç şeylermiş, bir daha asla görmek istemiyormuşsunuz gibi dramalarınızı halının altına süpürmeyin.
Bitirin işinizi bu dramalarla.
Döngülerine girip kendinizi kaybetmeye bir son verin.
Bununla birlikte, anneniz, kardeşiniz, sevgilinizle yaşadığınız dramanın yirmi yıl sonra yepyeni bir keşfe ulaşmak üzere kullanabileceğiniz bir şey olduğunu da anlayın.
Onun için bırakın bu yaşam dramaları sizin için bir törpü olsun.
Bitirin işinizi onlarla, yapabildiğiniz kadar çözümleyin, barışın, size düşen payı kabul edin, sonra bırakın, bilinciniz yoluyla size bir şey öğretmek üzere geri dönsün çember.
Bırakın sizin için aşılmasını istediğiniz engellerden çok sürüp giden deneyim hazineleri olsun.
Bunlara duygu bağlıdır, anımsayın, duygu sizi başka hareketlerin alanına götürebilir.
Birisinin kurban gibi göründüğü dramalara karışanlar normal olarak duygularından o denli kopukturlar ki hissettikleriyle düşüncelerini birleştiremezler.
Kurbanlar kurbanları bulur.
Zafer kazananlar zafer kazananlardır.
Başkalarının ışığa ulaşmak için yoğun âlemlerden geçmeleri gerektiğini anlamak zorundasınız.
Kimi zaman aydınlanmaların en büyüğü en büyük felaketlerde, en büyük zorluklarda yatar.
Düşüncelerinizin sonucusunuz.
Bu gezegende öğreneceğiniz başka bir şey olmasa bile bu gerçeklik ve başka birçok gerçeklikte kuralın bu olduğunu öğreneceksiniz.
Düşünce deneyimi yaratır.
Neden kendinize bu armağanı sunup varlığınızı olağanüstü, muhteşem, yüceltici bir yetenek içinde düşünmeye başlamayasınız.
Toplumun geri kalanının sizinle aynı fikirde olmasına ihtiyaç duymaktan kurtulun.




alıntı…

9 Eylül 2012 Pazar

Değerini Bilen Kadın


Değeri çok fazla olan bütün kadınlara.. 


“Nasil bir erkek ariyorsun?”
Kadin bir süre sessiz kaldiktan sonra adamin gözlerinin içine bakarak
sormus:
“Gerçekten bilmek istiyor musun?”
Adam biraz isteksiz, “Evet” demis.
Ve kadin baslamis anlatmaya…
“Kendini zihnen mükemmellestirmeye çalisan birini istiyorum,
çünkü sohbet ve zihnen uyarilma ariyorum. Basit bir adama ihtiyacim yok.
Ruhen mükemmellesmeye çalisan birini ariyorum, çünkü dengesiz bir birlesmeye
ihtiyacim yok.
Inananlarla inanmayanlarin bir araya gelmesi felakete yol açar.
Bir kadin olarak yasadiklarimi anlayacak kadar duyarli,
ayagimi saglam basmami saglayacak kadar güçlü bir erkek ariyorum.
Saygi duyabilecegim birini ariyorum. Ona boyun egmem için onu saymam
gerekir.
Kendi isini yürütemeyen adama boyun egemem.
Boyun egme konusunda sorunum yok… yeter ki buna deger biri olsun.
Allah kadini erkege eş ve yardimci olarak yaratmiş. Kendine yardim edemeyen
adama ben yardim edemem.”
Kadin aklindan geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmis.
Adam yüzünde şaşkin bir ifadeyle oturakalmiş:
“Çok fazla istiyorsun.” demis.
“Degerim çok fazla.” diye yanitlamis kadin…


28 Ağustos 2012 Salı

Mutlu olmak için..



Mutlu olmak istiyorsan şu üç şeyi yap:



Birincisi: kendini olabildiğince mutlu olarak hayal et. Bir kaç hafta içinde nedensiz yere çok mutlu olmaya başladığını göreceksin. Bu uykudaki kapasitenin kanıtı olacak. Demek ki sabah ilk iş olarak kendini müthiş derecede mutlu olarak hayal etmelisin. Yataktan çok mutlu bir ruh halinde çık- ışık saçar, için içine sığmaz bir halde, sanki o gün kusursuz, inanılmaz derecede değerli bir şey olacakmış gibi bir beklenti içinde ol. Son derece olumlu ve umutlu bir ruh halinde, o gün sıradan bir gün olmayacakmış, sıradışı, olağanüstü bir şeyler seni bekliyormuş, çok yakınındaymış hissiyle çık yataktan. Gün boyunca bu hissi tekrar, tekrar hatırlamaya çalış. Yedi gün içinde göreceksin ki tüm davranış biçimin, tüm alışkanlıkların, tüm titreşimin bambaşka bir hale gelmiş.

İkincisi: gece yatarken kendini Tanrı'nın ellerine bıraktığını hayal et sadece...varoluş sana arka çıkıyormuş, sanki onun kucağında uykuya dalıyormuşsun gibi hisset. Sadece bunu hayal et ve uykuya dal. Bu hayali sürdürerek uykunun gelmesini bekle ki hayal gücü uykunun içine işlesin ve bu ikisi iç içe geçsin. İkincisi de bu.

Üçüncüsü: olumsuz hiçbir şey hayal etme çünkü hayal gücü kapasitesine sahip olan kişiler, olumsuz şeyler hayal ettiklerinde bunlar gerçek olmaya başlar. Hastalanacağını düşünürsen, hastalanırsın. Birinin gelip sana kabaca davranacağını düşünürsen öyle davranır. Bu durumu senin kendi hayal gücün yaratacaktır.

Önce sabah ve akşam canlandırmalarına başla ve gün boyunca olumsuz hiçbir şey hayal etmemeyi unutma. Öyle bir düşünce geldiğinde onu hemen olumlu bir şeye çevir. Ona hayır de. Ondan hemen vazgeç ve fırlatıp at onu.


Mevlude Kukuş

19 Temmuz 2012 Perşembe

Özbenlikten Benliğe Öğütler

Hey sen! Yani ben! Sana bugün yaşamla ilgili çoğu zaman göz ardı ettiğin bazı gerçeklerden bahsedeceğim: Hayatın, evrendeki dokuz boyuttan sadece üç tanesinde geçiyor (en, boy ve yükseklik). Buna dördüncü boyut olan zaman da eklendiğinde bütün hayatının bu dört boyutta geçtiğini söyleyebiliriz. Bugüne kadar sana hep zamanın değeri anlatıldı. “Vakit nakittir” gibi sözlerle büyütülerek bugünlere geldin.  Bir yerlere yetişmek için deli gibi koştun durdun.  Neden koştuğunu sorgulamadan...  Bazen de sorguladığın halde cevabını bulamadın ve sormayı bırakıp diğerleriyle beraber koşmaya devam ettin.  Anlatmaya öncelikle sana evrenin kıyıda köşede kalmış ama bizim için çok önemli olan bir gerçeğinden bahsederek başlayacağım: Hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Daha da önemlisi hiçbir şeyin aslında o kadar da önemi yoktur. Böylece önemli olmadığı için geç kalınmış ta sayılmaz. Çünkü gün gelecek her şey önemini yitirecek ve önem verdiğimiz şeylerin yerine yeni şeyler hayatımıza girecek. Sadece şuna önem vermeni istiyorum: Yaşadığın her an varoluşunun değerini hisset! Gerçekte tek önemli şeyin koşulsuz sevgi olduğunu bil ve bu sana yetsin... Kendin dâhil her şeyi koşulsuz sev. Böylece acıyla değil sevgiyle olgunlaşmayı seçeceksin. Olgunlaştıkça farkındalığın artacak. Farkındalığın arttıkça da daha çok var olacaksın...





Cem Özüak
İndigo Dergisi/ Sayı 59 - Ağustos 2010

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Harika bir hatırlatma..

Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış...

Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş... Ve onu 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da; kısaca Ranga Guru derlermiş...

Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş...

Ranga Guru ise;

- Sen artık ressam sayılırsın Raciçi.. artık senin resmini halk değerlendirecek. diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızi bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmiş... Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor... Çok üzülmüs tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün oldugunu belirtmiş.

Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru... Ama bu defa yanına bir palet dolusu çesitli renklerde yaglı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.

Raciçi denileni yapmiş...

Birkaç gün sonra gittigi meydanda görmüs ki resmine hiç dokunulmamış, firçalar da, boyalar da kullanılmamış... Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış..

Ranga Guru ise;

Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanaği ile karşılaşabileceğini gördün...

Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı...

Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... yapıcı olmak eğitim gerektirir... Hiç kimse bilmedigi bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi...

Sevgili Raciçi Mesleginde usta olman yetmez, bilge de olmalısın.. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur...

Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma...

21 Haziran 2012 Perşembe

Anlıyor muyuz?



Bir kişi, anlamsız ilgiler ve anlamsız amaçların oluşturduğu bir dairede dönüp duran sıradan insanların hayatlarının bütün dehşetini anlayabilseydi, o insanların neleri kaybettiklerini anlayabilseydi, kendisi için önemli olan yalnızca tek birşeyin olduğunuda anlardı; genel yasadan kurtulmak, özgür olmak. Bir hapisanede ölüme mahkum biri için nedir önemli olabilecek olan? Yalnızca tek birşey; Kendisini nasıl kurtaracağı, nasıl kaçacağı; bunun dışında hiç birşey önemli değildir. 

G.I.Gurdjief

30 Mayıs 2012 Çarşamba

It's so true!


Mutluluk.. :)


Hayatımızdaki olumlu ya da olumsuz olayları düşüncelerimiz ile büyütüyoruz. Madem ki ben büyütüyorum o zaman mutlulukları büyütmeyi tercih ederim. Yapabileceklerimizi yaptıktan sonra hayata teslim olmak gerekli diye düşünüyorum. Çünkü mutluluk varılması gereken bir nokta değil, bir yoldur. Bu yola da hayat deniyor. Eğer sadece mutluluklarımızı varacağımız hedeflere saklarsak o noktaya vardığımızda belki de hayat bitmiş olacak. Onun için bize sunulan bu güzel hayatı yaşamaya bakalım mutluluk nasıl olsa arkamızdan gelecektir.
Büyük kedi, kuyruğuyla oynayan küçük kediye sordu:
- Neden kuyruğunu kovalayıp duruyorsun?
Küçük kedi şöyle yanıt verdi:
- Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğumda olduğunu öğrendim. Kuyruğumu kovalıyorum, kovalıyorum..Sonunda onu yakaladığım zaman, biliyorum ki, mutluluğu yakalamış olacağım.
Yaşlı kedi gülümsedi;
- Gençken ben de senin gibi, mutluluğun kuyruğum olduğuna inanıyordum. Yıllar geçtikçe anladım ne zaman ki kovalasam o benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi işime baksam, o hep peşimden geliyor.....


29 Mayıs 2012 Salı

Etrafında ne görüyorsan bir yansımadır...

Bir kez Nasrettin Hoca ve karısı balık tutmaya gitmiş ve gittikleri yerde yalnızca lisans sahipleri balık tutabiliyormuş. Aniden bir polis memuru belirmiş. Hoca’nın karısı şöyle demiş: “Hoca, senin lisansın var, bu yüzden sen koşarak uzaklaş. Bu arada ben de kaçayım.” Böylece Hoca koşmaya başlamış. Koşmuş, koşmuş, koşmuş… Polis memuru da takip etmiş. Elbette, Hoca karısını orada bırakıp koşunca polis onu takip etmiş. Hoca kalbi patlayacak hale gelene kadar koşmuş. Ama sonra polis memuru onu yakalamış. Polis de ter içindeymiş. “Lisansın nerede?” diye sormuş. Hoca belgelerini çıkarmış. Polis belgelere bakmış ve sormuş: “O zaman neden koşuyordun Nasrettin? Neden benden kaçtın?” Nasrettin, “Bir doktora gidiyorum ve o her yemekten sonra yarım mil koş dedi.” demiş. Polis memuru sormuş: “Tamam, ama peşinden koştuğumu, seni kovaladığımı gördün, bağırdığımı duydun, neden durmadın?” Nasrettin şöyle demiş: “Senin de aynı doktora gidiyor olabileceğini düşündüm.” 

15 Nisan 2012 Pazar

Affetmek..

"Zihninizde affedilmez bile olsa sizi yaralayanı bağışlamalısınız.Hak ettiği için değil,siz acı çekmek,size yapılanı her hatırlayışınızda kendinizi bir kez daha yaralamak istemediğiniz için bağışlayacaksınız.Başkaları size ne yapmış olursa olsun kendinizi sürekli hastalıklı hissetmek istemediğinizden affedeceksiniz.Bağışlamak sizin kendi zihinsel iyileşmeniz içindir." 


M.Ruiz



5 Nisan 2012 Perşembe

Bir öneri..

İki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki ;




"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."

Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin-dedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.


Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...

Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.

Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.

Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:

“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.

‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.

Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…

Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..."

N'olur fazla mütevazi olmayın!...

"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...

Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".

Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:

“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.”






29 Mart 2012 Perşembe

Çok geç değil..






Büyük öğretmen NeviUe Goddard'm, 1954 yılında vermiş olduğu "Düzeltmenin Budama Makası" (The Pruning Shears of Revision) başlıklı konferansına dair bir süreci sizinle paylaşmak istiyorum. Bu oluşum benim hayatımı derinden etkilemişti. Neville, her günün sonunda, uykuya dalmadan önce, o gün yaşadıklarınızı düşünmeyi önerir ve istediğiniz gibi gitmeyen bir olay ya da an olduysa, bunu da zihninizin içinde sizi mutlu edecek biçimde gelişmiş gibi yeniden düşünmenizi söyler. Bu olayları beyninizde tam istediğiniz gibi yeniden yarattığınızda, o günün frekansını temizleyerek, ertesi gün için yeni bir frekans yaymaya başlarsınız. Böylece, geleceğiniz için kendi isteğiniz doğrultusunda yeni görüntüler oluşturmuş olursunuz. Resimleri değiştirmek için asla çok geç değildir.




Quote from "The Secret"

25 Mart 2012 Pazar

İç huzuru elde etmek..


Buddha birgün öğrencilerinden bir kaçıyla seyahat ederken bir göl kıyısından geçtikleri esnada içlerinden birine, “Çok susadım. Gölden bana bir su getir,” der. Öğrenci göle doğru yürümeye başlar. Tam o sırada bir kağnı gölün içinden karşıya geçmektedir. Bu nedenle de su karışır ve bulanıklaşır.
Öğrenci kendi kendine düşünür “Bu bulanık ve çamurlu suyu nasıl veririm Buddha’ya?” Böylece öğrenci geri gelir ve Buddha’ya “Göldeki su çok bulanık. İçmek için uygun olduğunu düşünmüyorum,” der. ... Yarım saat kadar sonra Buddha aynu öğrenciden tekrar göle gitmesini ve biraz su getirmesini ister.
Öğrenci tekrar gider ama suyun hala bulanık olduğunu görür. Geri döner ve Buddha’ya aynı cevabı verir. Bir süre sonra Buddha, öğrencinin tekrar gitmesini ister. Bu sefer öğrenci görür ki su durulmuş, çamur dibe çökmüş. Su berrak ve tertemiz. Böylece bir kaba su doldurup Buddha’ya götürür.

 Buddha suya baktıktan sonra öğrenciye döner ve “Suyun temizlenmesi için ne yaptığını anladın mı? Onu kendi haline bıraktın, çamur kendiliğinen çöktü ve işte tertemiz bir suyun var! Zihnin de aynen böyledir.

 Sıkıntıya girdiği zaman, onu kendi haline bırak. Biraz zaman ver. Kendi kendine yatışacaktır. Onu sakinleştirmek için hiçbir çaba sarf etmene gerek yok. Kendiliğinden olacaktır.

 Çabasız bir şekilde. “İç huzuru” elde etmek zor bir iş değildir; zahmetsiz bir süreçtir!



24 Mart 2012 Cumartesi

KİMSİNİZ VE NE İSTİYORSUNUZ?



       Yalnızca seçme hakkınızı kullandığınızda, değişme hakkınızı da kullanabilirsiniz.


Geçmişteki tercihlerimiz  programlanışımızdı, geleceğimizin programları olansa bugün yapacağımız seçimlerdir.
•‘’ Size yalnızca bir seçim hakkı verilseydi: Seçmek ya da seçmemek, Hangisini seçerdiniz?...
•Kazara yaptığınız seçimler, planlayarak yaptığınız seçimler kadar önemlidir.
•Başka bir insanın seçimi, sizin için düşüneceğiniz başka bir seçenekten daha öte bir şey değildir.
•Bilinçli seçim , net sonuç
Seçimle sürülen yaşam kadar mükemmel bir yaşam yoktur. 
Bir günde bin küçük seçim olabilir. Hepsi önemlidir.
Seçtiğiniz her ne ise hoşlansanız iyi olur. O sizin tercihinizdir.
Bir sorununuz olduğunda, bir seçim yapın! Daha iyi hissedeceksiniz.
Geçmişteki seçimlerinizin ne olduğunu bilmek istiyorsanız, kendinize ve sürdüğünüz yaşama bakın. Gördükleriniz, yaptığınız seçimlerdir.
Yol boyunca daha fazla doğru seçim yapmış olsaydınız, yaşamda neleri başarabileceğinizi kim bilebilir...
Bazı insanlar yakınarak yaşamayı seçerler. Diğer insanlarsa yaşamayı seçer...
Neyi seçeceğinizi ve nasıl seçeceğinizi öğrenmek, alabileceğiniz en önemli eğitim olabilir...
Duygunun kızgınlığı içinde yaptığımız seçimler başka bir güne bırakıldığında çok daha iyi olacaklardır...
Zihninizin en sessiz fısıltılarını dinleyin; size en çok yardımcı olacak seçenekleri anlatıyorlar...
•Yönümüzü belirleyen yaptığımız büyük seçimlerdir. Varacağımız noktaya bizi ulaştıran ise yaptığımız küçük seçimlerdir...
•Geçen her günle seçenekleriniz gelip gidecektir. Onlar bir mücevher kutusunda, her biri keşfedilmeyi bekleyen elmaslar gibidir.
•Sevgi- Başarı- Mutluluk bir seçimdir...
Başarmayı seçenler hiç seçmeyenlerden daima daha başarılı olurlar...
Cennetin en üst makamları kesinlikle orada olmayı seçmişlerle doludur...
Bir seçim yapmak için zaman ayırmak zorundaysanız ayırın...

14 Mart 2012 Çarşamba

Yaşamım Mesajımdır




Bir kadın Gandhi'nin yanına gelmiş küçük oğluyla.
"Mahatma-ji, ne olur oğluma şeker yemeyi bırakmasını söyle. Oğlum için hiç iyi değil şeker yemek."
Gandhi kadına oğluyla beraber bir hafta sonra gelmesini söylemiş.
Bir hafta sonra geldiklerinde Gandhi oğlana, "Şeker yemeyi bırak" demiş.
Kadın şaşırmış ve Gandhi'ye neden bunu bir hafta önce söylemediğini sormuş.

Gandhi cevap vermiş, "Çünkü o zaman ben henüz şekeri bırakmamıştım."
(Bu hikayeyi okumuş olduğum yer: Compassion in Action, Ram Dass, Mirabai Bush)


Çevremize gösterdiğimiz yollardan kendimiz yürüyor muyuz? Yaşamlarımız mesajlarımız mı bizim de? Tam da inandığımız değerlere uygun mu yaşıyoruz?


Ve de bir başka açıdan da bakarsak, ağzımızdan çıkan tavsiyeler yoksa bizim için mi? Çevremize verdiğimiz tavsiyeleri dinlemekte fayda olabilir, belki ruhumuz bize yol gösteriyordur.


~Alıntı~

13 Mart 2012 Salı

Soru..?




“Eger Tanrı doğrudan yüzünüze konuşup, ‘YAŞADIĞINIZ SÜRECE BU DÜNYADA MUTLU OLMANIZI BUYURUYORUM’ deseydi, o zaman ne yapardınız?” 

(Mavi Tuy – Richard Bach) 

10 Mart 2012 Cumartesi

Ne harika bir hatırlatma..






Sizi seven kimse olmasa bile kendinizi sevin... Bu kolaydır. Bunu hatırlamaya çalışın... Kaybolduğunuzda yolu böyle bulacaksınız. 

 

9 Mart 2012 Cuma

Kendinizi Tekrar Eden Durumdan Kurtarın



Bazen hayat bir bilgisayar oyunu gibi geliyor. Bir seviyeyi atlamadan öbür seviyeye geçemiyorsunuz. O seviyeyi geçene kadar da hep aynı tipte karakterler karşınıza çıkıyor. Gelenin tipi değişse de sizi hep aynı yerinizden vuruyor, sizi hep aynı şekilde incitiyor.
Sizi inciten şey her ne ise, onu bir de genellediniz mi, o zaman işler iyice karışıyor: "Bütün erkekler, kadınlar, patronlar birbirinin aynıdır" gibi. Halbuki onu birçokları içinden siz çektiniz ve seçtiniz. Onunla yola devam etmeye siz karar verdiniz. 

İşin püf noktasını keşfedip bulunduğunuz seviyeyi atlayana kadar hep aynı tiplerle oynamaya devam ediyorsunuz. Gözden kaçırdığınız şeyi bulup düzeltene kadar...

Bütün bu aynıların içinde artık yeniye merhaba demek istiyorsanız, yapabileceğiniz birkaç şeyi hemen burada sıralayayım:

Tepkilerinizi değiştirin. Karşınızdaki kişiye kızmaya başladığınızı fark ettiğinizde genelde ne yapıyorsanız, gidin hiç yapmadığınız bir şey yapın. Mesela gidip dişlerinizi fırçalayın. Böylece kendini tekrar eden döngüyü kıracak, otomatik tepki vermeyi bırakacaksınız. Tepkileriniz sizi yönetmeyecek, siz tepkilerinizi yönetmeye başlayacaksınız.
İletişimle ilgili neyi farklı yapabileceğinize bakın. Her olumsuz duygu, karşılanmamış bir ihtiyaçtan doğar. Diyelim ki çok sinirlendiniz, kendinize sorun: Benim aslında neye ihtiyacım var? Hangi ihtiyacım karşılanmadığı için sinirlendim? Bulduğunuz cevabı karşınızdaki kişiyle de paylaşın. "Şuna ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacım karşılanmadığı için şu davranışın karşısında sinirlendim" gibi. Ve sonra ihtiyacınızı giderin.

Önceki ilişkilerinizden getirdiğiniz birikmiş üzüntü ya da öfkeyi temizleyin. Bunu yapmadığınız sürece, yaşadığınız her olayı sizi yaralayan olaya benzetip otomatik tepki vermeye devam edeceksiniz. Geçmişle ilgili depoladığınız yükü temizlemeden hayatınızın değişmesini beklemeyin. (Temizlik için buradaki mektup şablonunu kullanabilirsiniz.)

Olaylara büyük pencereden bakın. Kişiselleştirmeyin. Büyük resimde olan bitenin o an hiç bilmediğiniz bir anlamı olduğunu hatırlayın. O anki çatışmanın 10 sene sonra hiçbir anlamı kalmayacağını düşünün. "Yaşadığım bu durum bana ne öğretiyor, bundan ne ders çıkarabilirim?" diye kendinize sorun.

Varsayımda bulunmayın. "Bana çiçek getirmedi, demek ki beni sevmiyor." Neden çiçek getirmediğini öğrenmeye, anlamaya çalışın.

Beklediğiniz şeyi önce siz verin. İlgi bekliyorsanız, ilgi; anlayış bekliyorsanız anlayış... Yani bulmak istediğiniz şeyi önce kendinizde yaratın. 

Bu yazıyı okuduktan sonra, "söylemesi kolay ama" diyerek söze başlamayın. Yazıyı tekrar okuyup gerçekten küçük küçük de olsa neleri değiştirebileceğinize bir daha bakın.

  • Yazan  Hakan Arabacıoğlu 

17 Şubat 2012 Cuma

Tek cevap; Evet!

Evren sadece tek bir kelime bilir. 

Ne mi? Cevap biraz basit gelebilir.

EVET.

Sadece EVET'i bilir evren. Ve siz ne söylerseniz söyleyin ne sorarsanız sorun sadece evet der. 

- çok mutsuzum..

Evrenin cevabı : Evet.

- Allahım hiç mutlu olmayacak mıyım?

Evrenin cevabı : Evet. 

Madem evren tek bir kelimeyi biliyor, biz neden doğru şeyler söylemiyoruz ya da sormuyoruz?

- Çok mutluyum (mutsuz olsan da söyle. Unutma evren tek bir kelime biliyor)

Evrenin cevabı : Evet

- Araba alıyorum (alamayacak olsan da söyle. Unutma evren tek bir kelime biliyor)

Evrenin cevabı : Evet.

Ne söylersen ne sorarsan; tek bir cevap var; unutma! EVET..




15 Şubat 2012 Çarşamba

Sondan başa doğru


Sondan başa doğru yürü..

 
Ne yaşıyorum diye düşün, ne yaşadığını gözden geçir. Şimdi sana senin ne yaşadığını gözden geçirmende ve içinde neler olup bittiğini anlamanda kolaylık sağlayacak olan bir egzersiz öneriyorum. 
Akşam yatmadan önce oturduğun yerde gözlerini kapatarak kendini gözlemlemek sana çok büyük farkındalık sağlayacak böylelikle kendini daha yakından tanıyıp fazla sevme fırsatı bulacaksın. 
Gözlerin kapalıyken bulunduğun andan önceki anı hatırla; sonra da bu işlemi ileriye doğru bir film gibi devam ettir. Ancak filmi başa sarıyormuş gibi yavaş yavaş ilerle. 
Bakalım nerede durma ihtiyacı hissedeceksin? 
Orada dur ve o anda kendi yaşadığın duyguyu, o olayı değerlendir. Böylelikle yaşadığın durumu tahlil edip çözümleyebilirsin. 
Beyninin bir bilgisayar gibi işlediğini anlarsan, ona hangi bilgilerin kaydolduğunu da anlarsın; böylece senin istemin dışında bir bilgi girişi varsa bunları çözümler ve kendi niyetinin doğrultusunda değiştirebilirsin. 
Bu işlemi yaparken muhtemelen uykuya dalabilirsin; bu uyku da derin, gerçek bir uyku olur. Günün bütün yorgunluğu üzerindeyken kendinle yüzleşmeden uyursan zihnin bu yüzleşmeyi rüyalarında halletmeye çalışacağından, sağlıklı bir uyku uyuyup hücrelerini yenileyemezsin. 


Bu tür bir farkındalık çalışması yaptıktan sonra zihnini tümüyle arındırarak uyuman sana muhteşem bir dinginlik, arınmışlık ve zindelik sağlar. 

6 Şubat 2012 Pazartesi

TEST : Ruhsal Güç


Test, hayatımızın içinde olan ve aslında çoğu zaman yaşadığımız şeyleri sorguluyor. Soruları cevaplarken, “olması gereken” gibi değil ; “olduğunuz gibi” cevaplarsanız, doğru yoruma ulaşacaksınız. Bu test -aynı zamanda- hangi yönünüzün/yönlerinizin eksik kaldığını ve hangi yönünüzü/yönlerinizi geliştirmeniz gerektiği konusunda size fikir verecektir. Buyrun, test edelim

RUHSAL GÜÇ TESTİ
Doğru Yanlış (Sorulara Doğru-Yanlış şeklinde cevap verilecektir)

1. Olumlu olayları(mı)n önce zevkini tadarım, olumsuz olaylar(ım)dan da hemen ders çıkarırım. (İnanma Gücü)
2. Henüz başaramadığım hedeflerim için telaşlanmam, düzenli, disiplinli ve sabırlı çalışarak gelişmeleri fark ederim. (İnanma Gücü)
3. İçtenlikle sevip değer verdiğim, ilgilendiğim yeterli sayıda dostum olduğunu söyleyebilirim. (Duygu Gücü)
4. Kendimi başkasıyla kıyaslamaz, kendimle yarışır, elimdeki değerleri fark ederek sık sık şükrederim. (Kanaat Gücü)
5. Kutsal duygular içinde sessizliğe çekilip ağlayabilir, içtenlikle dua edebilirim. (Duygu Gücü)
6. Boş oturmayı, gereksiz uykuyu, durağanlığı, yararsız meşguliyetleri sevmem. (Israr Gücü)
7. Ben veya başkası hata yaptığında, tepkimi geciktirir, sebepleri analiz ederek mantıklı tutum belirlerim. (İlahi İrade Gücü)
8. Haksızlık yapmamaya özen gösteririm, ama karşıma çıkan herkesi memnun etmek zorunda hissetmem. (Ruhsal Etkileşim Gücü )
9. Kendimi kimliğimle birlikte benimserim, kendime değer verir, gelişimime özen gösteririm. (Gerekçe Gücü )
10. Geçmiş olumsuzluklardan ders alıp hızla unuturum ve hep geleceğe bakarım. (Israr Gücü )
11. Parayı aşırı sevmem, israftan kaçınırım, bencil zevklerime esir değilim. (Kanaat Gücü )
12. En zor şartlarda Yaradana ve yeteneklerime güvenirim, içime kapanmak yerine harekete geçerim. (İlahi İrade Gücü )

Değerlendirme: “Doğru” cevap verdiğiniz soru sayısı açısından,

Puanlar Sonuçlar:
1-3 Çok kötü hissediyorsunuz, ruhsal gücünüz çok düşük. Harekete geçip değişim yolculuğuna başlamalısınız.
4-7 Hayat size ağır gelmeye başlamak üzere. Olumlu yönlerinizi geliştirin.
8+ sonrası Çok güçlüsünüz, mutlusunuz. Kolaylıkla çökmezsiniz. Hayatı sizinle paylaşmak çok güzel olacaktır.



5 Şubat 2012 Pazar

Yaşamın Yankısı..

Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp “AHHHHH” diye bağırıyor. İleride bir dağın tepesinden “AHHHHH” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor. Merak ediyor ve – “Sen kimsin?” diye bağırıyor. Aldığı cevap “Sen kimsin?” oluyor. Aldığı cevaba kızıp – “Sen bir korkaksın!” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses “Sen bir korkaksın!” diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp – “Baba ne oluyor böyle?” diye soruyor. “Oğlum” der babası, “Dinle ve öğren!” ve dağa dönüp “Sana hayranım!” diye bağırıyor. Gelen cevap “Sana hayranım!” oluyor. Baba tekrar bağırıyor, “Sen muhteşemsin!” Gelen cevap; “Sen muhteşemsin!” Çocuk çok şaşırıyor, ama hala ne olduğunu anlayamıyor. Babası açıklamasını yapıyor: – “İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.

Sahici bir yaşam için 10 ipucu


Kendinle iletişim halinde olmak ve kendini bulmak o kadar önemli ki… İletişim kişinin kendinde başlar ve sonra karşı tarafa ulaşmaya başlar. Kaliteli yaşamdan bahsetmek için nelerin bir arada olması lazım? Nasıl sahici bir şekilde yaşayabileceğinizi ve öz benliğinizle bağlantıda kalabileceğinizi bilmek ister misiniz? O zaman gerçekten olmanız gereken kişi olmak için bu adımları izleyin.


1. Her gün tek başınıza sessizce oturun. 
Sahici bir yaşam yaşamak demek, kendi sezgilerinize güven duyarak hareket etmek demektir. Birçok insanın kendi hisleriyle ilgili hiçbir fikri yoktur, çünkü çok meşguldürler. Kültürümüz iç huzurundan daha çok üretkenliği yüceltir. Sezgisel sesinizi geliştirin. O sizi her zaman doğru bir şekilde yönlendirecektir. Onu duyabilmeniz gerekir. Dolayısıyla her gün sessizlikte oturun. 10 dakika olsa bile.
2. Oyuncu tarafınızı besleyin: Geçen gün alışveriş merkezinde yere vuran ışıklar karşısında heyecanla zıplayan bir çocuk gördüm. Yetişkin olduğumuz zaman nasıl bu oyuncu ve heyecanlı tarafımızı kaybediyoruz? Sanki yetişkinlik her zaman ciddiliği ve olgunluğu gerektirir diye düşünüyoruz ve önceden yazılmış yetişkinlik rollerini kabul ediyoruz.
Oyuncu doğanızla yeniden bağlantı kurun. Bu birisine şaka yapmak, köpeğinizle oynamak ya da çocuklarınızla gülmek olabilir. Ne gerekiyorsa onu yapın ve büyüleyici merak duygusunu harekete geçirin. Bu her şeyi kontrol etmekten vazgeçmeye çalışma cesaretini de gerektirir.
3. Dışarı çıkın ve doğanın tadını çıkarın: Eğer gerçek benliğinizle buluşmak için tek bir şey yapabiliyorsanız, tercihinizi bundan yana kullanın. Yönünüzü ne kadar kaybetmiş olursanız olun, doğa her zaman sizi kendinize getirir. Doğa nihai öğretmendir.
4. Yoga yapın: Yoga beden, akıl ve ruhun buluşması anlamına gelir. Kişisel gelişim alıştırması değildir ancak onu uyguladığınızda hayatın akışını yakalamaya daha çok yaklaşırsınız. Yoga kendinizi olduğunuz gibi kabul etme alıştırmasıdır. Sahici yaşam kendini kabul etmeyi ve şu an nerede olduğunuzun bilincinde olmayı gerektirir.
5. İncinebilir olun. Gerçek gücünüz buradan gelir: Biz sahici bir yaşama sahip olmak ve daha canlı hissetmek isteriz. Ancak sorun şu ki çoğu zaman kendi duygularımızla ilişiği kesen ve kendimizi uyuşturan da bizizdir. İncinebilir olmak, utanç, korku, suçluluk ve yas gibi zor duygularla yüzleşmek demektir. Ne zaman ki acımızla yüzleşiriz, ancak o zaman ilerleyebiliriz ve sevgi, neşe ve mutluluk gibi duygularla buluşabiliriz.
6. Hayallerinizin peşinden gidin: Hayaliniz çok uzakta bile görünse, bir yerden başlayın! En kötüsü zamanın geçmesini izlemek ve yaşam heyecanınızı azar azar kaybetmektir. Hayallerinizin listesini yapın ve sizin için en heyecan verici olanı seçin.
Bu hayale ulaşmak için gereken adımların listesini yapın ve ilk adımı atın. Her defasında önünüzdeki tek bir adıma odaklanacağınızdan bu size zor gelmeyecektir.
7. Farkındalık geliştirin: Bir dahaki sefere çok stres olduğunuzda bunu deneyin. Sadece yavaşlayın. Güç bu andadır. Her şeyi bırakın ve nefes alın. Beşe kadar sayın, beş derin nefes alın. Sonra sizi strese sokan düşünceyi tespit edin ve bu düşüncenin gerçekliğini sorgulayın.
Bu anda olmayı başarırsanız, yaratıcı ifade gücünüze de ulaşabilirsiniz. Bu anda olursanız, evrene açık olursunuz.
8. Her gün kahkahalarla gülün!
“Kahkaha iki insan arasındaki en kısa mesafedir.”- Victor Borge
“Beden için sabun neyse, ruh için de kahkaha odur” Yiddiş atasözü
9. Sezgilerinizi takip edin: Bizi hissizleştiren bir toplumda yaşıyoruz. Çoğu zaman duygularımızı dikkate almıyor ve güçsüzlüğümüzü göstermekten kaçınıyoruz. Duygularımıza ulaşamadığımız zaman bize güç veren ve yol gösteren, sahici bir yaşam için vazgeçilmez olan sezgilerimizden de oluyoruz.
10. Diğerleriyle kendinizden bir şeyleri paylaşın. 
Sahici olmak kendimizi tüm yönlerimizle kabul etmek anlamına gelir. Özellikle bizi biz yapan hikayeleri kucaklamalıyız. Yolunuzu şekillendiren hikayeleri paylaştığınız zaman diğerleriyle anlamlı bir bağlantı kurmuş olursunuz.

Yazan : Vanessa Simpkins