Bu evren zihinlerin yansımasıdır. Bu evrende her ne görüyorsan bir yansımadır. Tutsaklık gibi görünüyorsa, bu senin yansıman demektir. Özgürleşme gibi görünüyorsa, yine senin yansımandır.
Suda tek bir güneşten yansıyan pek çok güneş gördüğün gibi, aynı şekilde tutsaklık ve özgürleşmeyi de gör. Güneş yükselir ve pek çok havuz vardır … kirli ve temiz, büyük ve küçük, güzel ve çirkin. Tek bir güneş pek çok havuzda yansır. Yansımaları sayan biri pek çok güneş olduğunu düşünür. Yansımalara değil, gerçekliğe bakan biri tek bir güneş görür.
Dünyaya bakış tarzın seni yansıtır. Hırsızsan, tüm dünya aynı meslekteymiş gibi görünür.
Bir kez Nasrettin Hoca ve karısı balık tutmaya gitmiş ve gittikleri yerde yalnızca lisans sahipleri balık tutabiliyormuş. Aniden bir polis memuru belirmiş. Hoca’nın karısı şöyle demiş: “Hoca, senin lisansın var, bu yüzden sen koşarak uzaklaş. Bu arada ben de kaçayım.” Böylece Hoca koşmaya başlamış. Koşmuş, koşmuş, koşmuş… Polis memuru da takip etmiş. Elbette, Hoca karısını orada bırakıp koşunca polis onu takip etmiş. Hoca kalbi patlayacak hale gelene kadar koşmuş. Ama sonra polis memuru onu yakalamış. Polis de ter içindeymiş. “Lisansın nerede?” diye sormuş. Hoca belgelerini çıkarmış. Polis belgelere bakmış ve sormuş: “O zaman neden koşuyordun Nasrettin? Neden benden kaçtın?” Nasrettin, “Bir doktora gidiyorum ve o her yemekten sonra yarım mil koş dedi.” demiş. Polis memuru sormuş: “Tamam, ama peşinden koştuğumu, seni kovaladığımı gördün, bağırdığımı duydun, neden durmadın?” Nasrettin şöyle demiş: “Senin de aynı doktora gidiyor olabileceğini düşündüm.”
Çok mantıklı; olan da bu işte. Çevrende her ne görüyorsan, gerçek şeyden çok bir yansıma. Her yerde kendi yansımanı görüyorsun. Değiştiğin an yansıma da değişiyor. Tamamen sessiz olduğun an tüm dünya sessizleşiyor. Dünya bir tutsaklık değil; tutsaklık bir yansıma. Dünya bir özgürleşme de değil; özgürleşme de bir yansıma.
Buda tüm dünyayı nirvana içinde bulur.
Krishna tüm dünyayı esriklik, mutluluk içinde kutlama yaparken bulur; acı yoktur.
Ama Tantra der ki, her ne görüyorsan bir yansımadır, ta ki tüm görüşler kaybolana, yalnızca üzerinde hiçbir şey yansımayan ayna görülene kadar. Gerçek odur. Bir şey görülüyorsa, yalnızca bir yansımadır. Gerçek birdir; yansımaları pek çok olabilir.
Bu bir kez anlaşılınca ― teorik olarak değil, varoluşsal olarak, deneyim aracılığı ile ― özgürleşirsin, tutsaklığından ve özgürleşmenden kurtulursun.
Aydınlandığı zaman biri Naropa’ya sormuş: “Şimdi özgür kaldın mı?” Naropa şöyle demiş: “Hem evet, hem hayır. Evet, tutsak değilim ve hayır, özgür değilim; çünkü o özgürleşme de tutsaklığın bir yansımasıydı. Tutsaklık yüzünden onu düşünüyordum.”
Şu şekilde bak: Hastasın, o zaman sağlıklı olmayı özlersin. O sağlık özlemi hastalığının bir parçası. Gerçekten sağlıklıysan, sağlıklı olmayı özlemezsin. Nasıl yapabilesin? Gerçekten sağlıklıysan, özlem nerede? Ne gerek var? Gerçekten sağlıklıysan, asla sağlıklı olduğunu hissetmezsin. Yalnızca hasta insanlar sağlıklı olduklarını hisseder. Ne gereği var? Sağlıklı olduğunu nasıl hissedebilirsin? Sağlıklı doğduysan ve hiç hasta olmadıysan, sağlığını hissedebilir misin? Sağlık orada, ama hissedilemez. Ancak karşıtlık aracılığı ile, zıddı aracılığı ile hissedilebilir. Şeyler ancak zıddı aracılığı ile hissedilebilir. Hastaysan sağlığı hissedebilirsin… Ve sağlıklı hissediyorsan, unutma, hâlâ hastasın.
Bu yüzden Naropa diyor ki: “Hem evet, hem hayır. Evet, çünkü artık tutsaklık yok, ama tutsaklıkla birlikte özgürleşme de kayboldu; işte bu yüzden hayır. O diğerinin bir parçasıydı. Artık ikisinin de ötesindeyim… Ne tutsağım, ne özgürüm.”
Dini bir arayış, bir arzu haline getirme. Mokşayı, özgürleşmeyi, nirvanayı bir arzu nesnesi haline getirme.
Ancak hiç arzu olmadığında gerçekleşir.
OSHO - Sırlar Kitabı,Kendini Anlamanın Anahtarı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder